Yazın iliklerimize kadar işlediği günlerden bir yazıyla karşınızdayım. Yazın başında İDO'nun yolcuları için hazırladığı Sealife için İstanbul'un pek bilmediğim sahilini köşe bucak dolaştım, fotoğrafladım. Yazı yayımlandı, hatta arşive kaldırıldı ve şimdi de kendi kişisel tarihime Şile'yi katmanın zamanı geldi! Şile'de muhteşem kumların içinde çiçekler gibi uzanan şemsiyeli plajlardan, tertemiz havasını içime çektiğim yemyeşil ormanlar, mor çiçeklerin tırmandığı ahşap evlerle süslü şirin sokaklardan geçtim. İstanbul'un Karadeniz'e bakan kıyılarında, İstanbul'da olup İstanbul'da olduğumu unuttuğum bir yer oldu Şile...Sımsıcak günlerin anlatısıyla Ocak ayına kısa bir mola...
Adı
bir zamanlar “Shila” olan bu güzel kasaba binlerce yıllık bir geçmişe sahip.
Doğal korunaklı limanı ve sayısız mağarasıyla erken çağlardan itibaren
insanların yerleştiği bir bölge olmuş Şile. Hititlerden Friglere, Lidyalılardan
Romalılara kadar birçok uygarlık gelmiş geçmiş bu topraklardan. Zaman içinde yağmalanmış, efsanelere konu
olmuş, doğal güzellikleri imparatorların bile gözlerini kamaştırmış Şile’ye
hakim bir tepeden görme isteğiyle Maşatlık Tepe’ye doğru ilerliyorum. Maşatlık
Tepe, bir tarafı karanlık gecelerde denizlere yoldaşlık eden Şile Feneri’ne
diğer tarafı üzerinde Cenevizlerden kalma kalenin bulunduğu kayalıklara hakim
bir noktada. Üstelik bölgede martılarla
birlikte yaşayan tepeli karabatakların yerleşim alanı olan adacıkları da
Maşatlık Tepe’den rahatça izlenebiliyor.
İyot Beach
Ayazma Plajı
Ara
sokaklara süzülerek sahile doğru ilerlemeye karar veriyorum. Daracık sokaklar,
çiçeklerin gövdesini kuşattığı cumbalı ahşap evlerin arasında kayboluyorum.
Vizörüme bir dönemin tanıdığı olan kapılarla, pencereler dolarken, Şile’yi
saran iyot kokusu da içime doluyor. Şile’nin büyüklüğüyle nam salmış fenerinin
yanına kadar gidiyorum. 1859’dan beri Karadeniz’i aşmaya çalışan denizcilere
yol gösteriyor. Bir vakitler fitilli gaz lambasıyla çalışan fener, şimdi modern
tekniklerle ışık saçıyor denize. Çocukların
oynadığı, bisikletli gençlerin etrafta pervane olduğu sokaklarda karşıma
fotoğraf tutkunları ve değişik milletlerden seyahat tutkunları çıkıyor. Bir süre sonra deniz kıyısında buluyorum
kendimi. Bütün Şile fotoğraflarının vazgeçilmez fonu Şile adacıkları ve Ceneviz
Kalesi şimdi çok yakınımda. Hatta bu fonun tam içinde olmak için adacıklardan
birinin üzerinde kurulmuş olan İyot Cafe Beach’e uğruyorum.
Karina Restoran
Vira Restoran
Fusha Restoran
Mihman Balık
Marin Balık
Şile Balıkçı Barınağı'nın müdavimi Mestan
Denizin tadını çıkarmak için Şile’de
merkezden çok uzaklaşmaya gerek yok. Zira Şile’nin üç mavi bayraklı plajından
biri olan Ayazma şehir merkezinde yer alıyor. Ayazma Plajı gerek kumsalı gerek
iskeleleriyle deniz keyfini doyasıya yaşatıyor. Şile’nin romantik manzaralara
açılan restoranları da Ayazma Plajı’na yürüme mesafesinde yer alıyor. Sımsıcak atmosferi ve kusursuz manzarasıyla
upuzun bir kahvaltıyla güne başlamak üzere Karina Restoran’a gitmek şart
oluyor.
Denizin
hayat verdiği bu güzel kasabanın sofralarını envai çeşit deniz ürünü süslüyor.
Denizden yeni çıkmış taze balıklar ve bölgenin taze otlarıyla hazırlanmış mezelerle
açılan sofralar böyle bir yolculuğun olmazsa olmazı. Marin Balık, Mihman Balık Restoran, Vira
Restoran gibi mekanlar Şile’nin denizle iç içe mekanları. Şile’nin romantik manzarasını, muhteşem
lezzetlerle birleştiren Fusha Restoran’sa dünyanın her köşesinden müdavimleri
olan bir yer. Güne veda etmek, güneşin gümüş rengi ışıklarının kızıla döndüğü
anları yakalamak içinse en doğru adres Şile balıkçı barınağındaki küçük kahve.
Ayaklarınıza kahvenin gediklisi Mestan kedi sürtünürken, siz de keyifle
çayınızı yudumlayabilirsiniz. Burada insan saatler geçirebilir. Martı
çığlıkları güneşi uğurlar ve yıldızlar takaların arasından suya yansır ama yine
de zaman akmıyormuş gibi hissedersiniz.
İstanbul'u süsleyen bütün çiçekler Şile'de hayat buluyor.
Erol Çiçekçilik'ten taflanlar ve ortancalar
Akçakese Köyü
Akçakese Koyu
Tadım Gözleme'nin Boşnak mantısı
Şile’de
gezinirken İstanbul çok gerilerde kalan bir hatıraya dönüşüyor. Orman örtüsü,
doğal ortamında karşınıza çıkan hayvanlar, çifti çubuğuyla uğraşan güler yüzlü
köylüleriyle Şile’nin İstanbul’un bir ilçesi olduğu fikri gerçekdışı geliyor.
Merkezden uzaklaşıp Şile’nin köylerine doğru yol alıyorum. Şile’nin elli yedi
köyü bulunuyor.
Çok kültürlü yapısı ve
yerel gelenekleri devam ettiren bu köyler Şile’nin en önemli zenginliği. Yol
boyu rüya gibi koylar, uçsuz bucaksız çiçek bahçeleri, çobanıyla etrafta
koşturan keçi sürüleri, insanın içini ısıtan sohbetiyle köylülere rastlıyorum.
Deniziyle gönlümüzü fetheden şehrin tabiatla bütünleşmiş haline vurulmamak
nafile bir çaba. Şile Kültür ve Turizm Derneği Başkanı Tümay Bey’in
tavsiyesiyle, Yeniköy’e vardığımda Tadım Gözleme’ye uğruyorum. Tadım Gözleme’de
mutlaka tadılması gereken lezzet Boşnak mantısı. Yeni açılmış, çıtır çıtır
hamuruyla Tadım’ın Boşnak mantısı damağımda yer ediyor. Kamandere Köyü’ne doğru
ilerlerken çamura bulanmış mandalara bir selam vererek Saklı Göl’e konduruyorum
kendimi. Saklı Göl, adının hakkını veren gizli bir vaha gibi. Şile’nin her
köşesini süsleyen orman örtüsü burayı da dantel gibi kuşatmış durumda. Ağaçlardan oluşan örtünün ortasında suni bir
göl salınıyor. Ama gölün öyle olağan bir hali var ki sanki oldum olası hep bu ağaçların
arasındaymış gibi bir izlenim yaratıyor. Şile de birçok yer gibi doğa
yürüyüşleri için Saklı Göl de son derece elverişli. Gölün etrafında ahşap
platformlara yayılmış kahvaltı servisi yapan restoranlar bulunuyor. Çevre
piknik yapmak, doğa fotoğrafı çekmek için ideal. Tabiatın mis gibi kollarından
çıkıp yeniden denize kavuşmak istiyorum. Yeni durağım Yeşilçam’ın birçok kült
filmine mekan olmuş Akçakese Köyü ve aynı isimle anılan pırıl pırıl koy.
Akçakese Koyu tertemiz kumsalı, billur gibi denizi, dalgaların yüzyıllarca
biçimlendirdiği kayalarıyla tropik bir ada havası yaratıyor. Akçakese Koyu’nu
görüp hayran olmamak imkansız. Gözlerim
kayaların dibine kurulmuş çadırlara takılıyor. Gece burada uyumanın nasıl bir
keyif olduğunu düşünmeden edemiyorum.
Saklı Göl
Masal diyarı gibi: Ağva
Şile
kendi içinde küçük bir kent gibi. Az ötesinde yer alan Ağva bu küçük kentin
popüler gezi rotası. Şile’den Ağva’ya uzanırken yılları devirmiş köy evleri,
masal gibi manzaraları geride bırakıyorum. Yol üzerinde bir aile işletmesi olan
Akkaya Çiftliği’ni görünce ister istemez mola zamanı geliyor. Yemyeşil bir
doğanın ortasında atlar, ördekler, tavuklar ve bunların çevrelediği masalar.
Akkaya Çiftliği günün her öğününde temiz hava, bol gıda sunan bir kır restoranı.
Akkaya Çiftliği
Robinson Beach
Göksu
Robin's Nest Otel
Mints Otel
Kilimli Koyu
Ağva
yolunda karşıma birçok plaj çıkıyor. Robinson Beach’in aydınlık, ışıl ışıl
manzarasına bırakıyorum kendimi. Çiftlikler, plajlar derken iki dere ve bir
denizin çevrelediği Ağva doğanın sihirli değneğinin yarattığı mucizeye dalıp
gidiyorum. Göksu ve Yeşilçay Ağva’nın yaşam kaynağı. Göksu deresi Ağva’ya
gelenlerin gözlerini kamaştıran bir cazibe merkezi. Zümrüt yeşili ağaçlar
arasında sıralanan ahşap otelleriyle konaklamak için Şile’nin vazgeçilmez
alanlarından. Göksu’da kanoyla gezinti yapmak, bir yakadan diğerine tekneyle
geçmek, deniz bisikleti kiralayıp denize kadar inebilirsiniz. Göksu Deresi kıyısında Robin’s Nest Otel’in
tabiatın uzantısı gibi görünen restoranında ya da Mints Otel’in sakin havasında
doğanın sesini dinleyebilirsiniz. Göksu kıyısı vakur tavrıyla gezginleri
bırakmak istemese de Ağva’yı keşfetmek için sadece bir başlangıç. Ağva’da deniz başka güzel, Yeşilçay’ın kıyı
boyu bambaşka güzel. Hele fırsatınız varsa rotayı Ağva’nın az bilinen
koylarından Kilimli’ye çevirmekte fayda var.
Farklı formlardaki kayalar arasında nazlanan Karadeniz ve sahildeki
beyaz kumuyla Kilimli Koyu gerçekten saklı bir cennet.
Sözün dokumaya dökülmesi: Şile Bezi
Şile’de
maharetli ellerin emeğiyle ortaya çıkıp, şöhreti dünyaya yayılan bir marka var
“Şile Bezi”. Buralara kadar gelmişken
gerçek Şile Bezi’nin izini sürmemek olmaz.
Zamanımızda gerçek Şile bezine ulaşmak oldukça güç. Ama Şile’de
geleneksel yöntemleri takip ederek, eski dokuma tezgahlarıyla Şile bezi
üretimini sürdüren yerler de yok değil. Yerel birkaç atölyeyle birlikte
geleneksel metotlarla üretimi sürdüren yerlerin başında Şile Belediyesi Şile
Bezi El Sanatları Merkezi geliyor. Şile bezi, bez ayağı tekniğiyle dokunan
bürümcük dokumadır. Bürümcük dokumada iplikler büküm oranına göre boyut
kazanır. Böylece hem dokuma kendi doğal desenini oluşturur, hem de buruşuk
yapısı nedeniyle vücuda yapışmadığı için ısı yalıtımı sağlar. Upuzun ve emek
isteyen bir süreç Şile bezinin yaşamla buluşması. En kaliteli ham pamuktan
iplerin bakır kazanlarda su ve un karışımında kaynamasıyla başlayan üretim,
dokuma çözgüsünün hazırlanması, ipliğin usta ellerle dokunmasıyla bile
sonlanmıyor. Dokunan Şile bezleri
Karadeniz’in tuzlu sularında yıkanıp Şile sahillerinde kurutuluyor. Nihayetinde
Şileli kadınların ruhundan taşan biçimleri yansıttıkları nakışlarla süsleniyor
Şile bezi. Ve sonunda saf Şileli bir kimlikle çıkıyor karşımıza, kendi
hikayesi, kendi karakteriyle giriyor hayatımıza.
Şile Belediyesi Şile Bezi El Sanatları Merkezi
Şile Belediyesi Şile Bezi El Sanatları Merkezi
Tamamen
doğal yöntemlerle üretilen Şile bezi, her türlü kimyasaldan uzak, katışıksız
bir ürün. Şairlere ilham vermiş bu özgün dokuma dünyanın dört bir köşesine
ihraç edilmekte. Şile bezi yerli ve yabancı moda tasarımcılarının da ilgisini
çekmiş bir ürün. Son yıllarda Şile bezi rahatlığı ve doğallığıyla modaya yön
veren organizasyonlarda yerini aldı. Şile bezini daha geniş kitlelere tanıtmak
amacıyla Şile’de her yıl düzenlenen bir organizasyon var: Uluslar arası Şile
Bezi Kültür ve Sanat Festivali. Şile
bezi adına yapılan bu festival sayesinde yerli yabancı birçok el sanatı ustası
bir araya gelip ürünlerini sergiliyor. Farklı kültürlerin yerel sanatlarını
birinci ağızdan izleme imkanı sunan festival her geçen sene daha büyük coşkuyla
kutlanıyor. Bu yıl 8-14 Ağustos tarihlerinde yapılacak festival, yine dünyanın
değişik köşelerinde geleneksel sanatlarını sürdüren sanatçıları ağırlayacak. Organizasyon
süresince bazı ürünlerin yapım aşamasını görmek veya üretim süreciyle ilgili
bilgi almak mümkün olacak. Üstelik çeşitli stantlarla satışa sunulacak el emeği
ürünler festival ziyaretçilerine farklı bir alışveriş deneyimi yaşatacak. Festival
zamanı gidemeseniz de Şile’de başta Üsküdar Caddesi olmak üzere hemen her yerde
Şile bezi ürünler satan butiklerden Şile anılarınızı hep canlı kılacak Şile
bezinden dokunmuş giysiler, çantalar, şallar alabilirsiniz.
Yeryüzü Pazarı: Katıksız ve doğal
Yemyeşil
ormanların, verimli toprakların, tertemiz havanın egemenliğinde bir kasaba
Şile. Köylüler hep hummalı çalışmalar içinde. Şile insanının özverili üretim
faaliyeti Şile toprağının bereketiyle harmanlanınca ortaya çıkan ürünler harika
fikirleri esinlemiş. Bir yıldır Cuma ve Pazar günleri Şile’de Yeryüzü Pazarı
kuruluyor. Yeryüzü Pazarı sağlıklı beslenmenin kaynağı. Yeryüzü Pazarı ilk
olarak İtalya’da ortaya çıkmış. Oluşumun dünyada bilinen adı Slow Food. Şöyle bir Pazar düşünün, aracı olmadan köylü
kendi ürettiği ürünü satıyor, tezgahtaki ürünler 40 kilometrelik alan içinde
yetiştiriliyor, üretim için ata tohumu ve geleneksel yöntemler kullanılıyor,
taze ve doğal ürünler pazarın bütün tezgahlarında arzı endam ediyor. İstanbul’un bu kadar yakınında inanılmaz
görünse de Şile Yeryüzü Pazarı bir yıldır bütün ziyaretçilerini bu ve daha
bunun gibi birçok sağlıklı kriteri sağlayan ürünlerle besliyor. “Organik” etiketini gördüğümüz ürünlerde bile
şüpheye düştüğümüz şu günlerde Yeryüzü Pazarı’nın sürekli uluslararası ölçekte
denetlendiğini de belirtmek isterim. Bu tamamen doğal pazarın tezgahlarında her
türlü sebze meyvenin yanında reçel, yoğurt, süt, yumurta, sirke, mısır unu, peynir, ekmek, tereyağı, Şile bezi
gibi ürünlere de yer veriliyor. Yine de pazarın en gözde ürünleri Şile’de
yetişen ve dünyanın en ünlü mantarlarıyla aynı kulvarda gösterilen mantarı ve
dillere destan kestane balı. Üstüne
tereyağını yapan, yoğurdu mayalayan, soğanı yetiştiren çiftçilerle sohbet etme
imkanı. Yabancı hissettirmeyen ve huzurlu bir alışveriş ortamı Yeryüzü Pazarı.
Haftanın iki günü Şile’ye uğramak için de tatlı bir bahane.
Öneriler, Püf Noktaları
Yılın
her mevsimi davetkar bir kasaba Şile. Kimileri kar altındayken seviyor Şile’yi
kimileri doğanın yeniden canlandığı ilkbaharda. Hele yaz gelmişse koylarıyla,
plajlarıyla tatil merkezine dönüşen kasaba, sonbaharda mantar turları nedeniyle
ilgi odağı. Şile’de yetişen mantar türleri oldukça kaliteli bu nedenle talep
mantar mevsiminde konunun meraklıları Şile’ye akın ediyor. Gerek deniz gerek
doğa turizmini aynı anda sunabilen Şile’de her bütçeye uygun konaklama
alternatifi bulunuyor. Yasemin Suit, Tümay Pansiyon/Apart Şile merkezinden uzaklaşmadan keyifle
kalınabilecek mekanlardan.
Merhaba, bu güzel ve keyifli blogunuzu takipteyim :) saygılar
YanıtlaSilNe kadar güzelmiş buralar. Fotoğraflar çok güzel.
YanıtlaSilFotoğraflar ve verilen bilgilerle harika bir tanıtım yazısı olmuş. Şile'yi yeni haliyle görme isteği uyandırıyor. Sevgiler...
YanıtlaSilblogunuzu izlemeye aldım sizide blogum beklerim :)
YanıtlaSilDeniz fenerleri tutkum; buraları İnşallah görüp uzun uzun pozlamak nasip olur. :)
YanıtlaSilNe güzelmiş huzur veriyor insana hiç gitmedim umarım gitme imkanı bulurum
YanıtlaSil