11 Eylül 2012 Salı

Christo ile Jeanne-Claude köprüyü paketler de biz yapamaz mıyız?

20. yüzyılın kaotik ortamı, zaten kanıksanan yapısını çoktan terk etmeye başlamış sanatı daha da enerjik bir hale getirdi. Genel olarak akım ve karşı akım şeklinde ortaya çıkan eserler, bir süre sonra kalıplarını tamamen yıktı. Tuvalden taştı, fırçayı ve boyayı bir kenara bıraktı, geleneksel olan her şeyi göz ardı etti! Sanatçılar her şeyi sanat nesnesi haline getirdi. Ve elbette dünya yüzeyindeki her yer bir sanatçının çalışma alanı olabilirdi.


                            Paketlenmiş Pont Neuf'/ Paris / 1885 / Fotoğraf : Wolfgang Volz 

Christo ile Jeanne-Claude...

İşte Christo Javacheff de 20. yüzyılın kabına sığamayan isimlerinden biri. Bulgar asıllı sanatçı dünyada, muhtemelen soyadı telaffuz problemi yarattığından kısaca ‘Christo’ olarak tanınıyor. Tekstilci bir ailenin oğlu olarak doğduğu Bulgaristan’daki sosyalist rejimden kaçıp Avrupa’ya geliyor. Jeanne-Claude ise Christo’nun sağ kolu, iş ortağı ve kaderin bir cilvesi sonucunda kendisiyle aynı tarihte (13 Haziran 1935) dünyaya gelmiş biricik eşi. Bu ikilinin yolları 1950’lerin ikinci yarısında, savaş sonrasının yorgun Paris’inde kesişiyor. Çift, 1958’de evleniyor ve sonra dönemin yükselen sanat merkezi New York’a taşınıyor.* 


                                Resim:http://www.christojeanneclaude.net/life-and-work
                     Christo ve Jeanne Claude / Birleşik Arap Emirlikleri / 2007 
                     Christo ve Jeanne Claude / New York / 1976 Fotoğraflar: Wolfgang Volz

Christo’nun ilk olay yaratan projesi Rideau de Fer yani ‘Demir Perde’. Demir Perde, 13 Ağustos 1961 tarihinde Berlin’i Doğu ve Batı olarak ikiye bölmek üzere inşasına başlanan 46 kilometrelik duvara yönelik eleştiri içeren bir çalışma olarak büyük bir sansasyon yarattı. Berlin Duvarı’nın yapılışının birinci yıl dönümünden kısa süre önce 27 Haziran 1962 gecesi Paris’te Rue Visconti’de hummalı bir çalışma vardı. Rue Visconti sakinleri şaşkınlıklarını gizleyemiyorlardı. Rengarenk 240** tane benzin variliyle 4.30 m yükseklikte bir bariyer oluşturulmuştu.  Sokak bölünmüş, sokaktan geçiş tümüyle engellenmişti. ‘Demir Perde’ istediği etkiyi yaratmayı başarmıştı.  Benzin varillerinden oluşturulan enstalasyon, sanat ve siyaset gündemini ele geçirmişti. Üstelik böylesi bir çalışmadan beklenmeyecek ölçüde görsellik barındırıyordu.


                                    Rideau de Fer - Demir Perde / Rue Visconti - Paris / 1962

Rue Visconti'deki başarısı bir tarafa, Christo'nun sanat kariyerinde asıl özdeşleştiği çalışmalar 'paketler'dir. Akla hayale sığmayacak her şeyi paketleyen adamdır Christo.  Paket çalışmalarının ilk örneklerini daktilo, şişe, koltuk gibi küçük boyutlu eşyaları içerir. Ne var ki bu sarıp sarmalanan eşyalarla beklenen çarpıcı etki yaratılamaz. İstediği  olay yaratacak sonuç için sıradan eşyalardan daha büyük nesneleri paketlemesi gerektiğini kısa sürede fark eder. 


                              Paketlenmiş Sahil / Sidney / 1969 / Fotoğraf: Harry Shunk

Ünlü birkaç yapı seçer ve bunları sarıp sarmaladığını gösteren taslaklar hazırlar. Yetkililerden izin çıkarsa istediğinden fazla dikkat çekmiş olacaktır. Ancak bir de mali problemler vardır. Kalıcı olmayacak bir işe, hatta birçokları için sanat olup olmadığı bile anlaşılamayan bir işe kaynak bulmak meseledir. Para sorununu Christo’nun geçmişte yaptığı işlerin fotoğrafları, taş baskıları ve çizimlerin satılması suretiyle aşılır. Mali problemleri kendi imkanlarıyla çözmeyi başarsalar da resmi makamlar o kadar kolay dize getirilemez. Paris’te Seine Nehri üzerindeki tarihi köprü Pont Neuf, 1985 yılında Christo ve Jeanne-Claude tarafından paketlendiğinde, bunun izin görüşmelerinin 9 yıl sürdüğünü büyük ihtimalle çok az kişi biliyordu. Almanya’da Reichstag’ı paketleme fikrini yetkililere ilk sunuşu ise 1971 yılıydı. 23 yıl inatla bekleyen çift amaçlarına 11,5 milyon mark harcayarak ancak 1995 yılında ulaşabilmişti.

  
                                                 Paketlenmiş Reichstag / Berlin / 1995
                                   
İkili ‘paketleme’ yöntemiyle başka birçok çalışma gerçekleştirdi. Bunlar arasında Miami’de adalar, Avusturalya’da bir sahil şeridi, İtalya’dan çeşitli anıtlar, yürüme yolları, değişik ülkelerden müze binaları sayılabilir.  Çiftin paketleme dışındaki değişik enstalasyonlarından bir diğeri Japonya’da gerçekleşmiştir. Bu çalışma 1991 yılında boş bir araziye diktikleri 1760 sarı şemsiyeyle oluşturulmuştur ve görsel zenginlik açısından da öne çıkmaktadır.   



                       Sarmalanmış Adalar / Miami - Florida / 1983 / Fotoğraf: Wolfgang Volz

Christo, kendi anlatımıyla, kalıcılığı insanların belleklerinde yakalamak istiyor. Yani sarıp-sarmalama dolayısıyla gizlenme sürecinin izleyici tarafından deneyimlenebilmesi, alışılagelmiş bir sanat eserinin yarattığı zihinsel süreçten daha çarpıcıdır. Dolayısıyla aynı mekana yeniden gelindiğinde bütün deneyim yeniden uyanacaktır. 


                              Şemsiyeler / Japonya / 1991 / Fotoğraf : Wolfgang Volz


Ayrıca sanat çevrelerindeki bütün anlamlandırma girişimlerine karşın çift, çalışmalarının tamamının belirli bir olguyu işaret etmediğinde ısrarcıdır. Reischtag’ın paketlenme sürecinde Christo’nun yaptığı açıklamalar da bu doğrultudadır : “Bizim yaptığımız sanatı kimse satın alamaz. Kimse sahip olamaz. Bu sanat sadece biz istediğimiz için gerçekleşiyor. Hiçbir devlet başkanı hiçbir kültür bakanlığı ısmarlamadı bu yapıtı. Herhangi bir amaca da hizmet etmiyor. Mutlak anlamda özgür bir sanat.”***

Bize gelince…


Biz dediğim, Pınar Bora ve ben. Pınar sanatçı kişilik…Bir proje yapması gerekiyor. Paketleme projesi. Fakat yapacağı paket projesinin kesinlikle bir anlamı olmalı. Amaçsız ve sınırsız özgürlüklerle dolu değil yani... Konunun uzağında olmadığımdan beni de işin içine katıyor. Beyin curcunası yapıyoruz.  Bir sürü fikir içinden en kamuya açık olanını seçiyoruz. Gece mi yapsak, gündüz mü diye saniyelik düşünceler aklımızdan geçse de yiğitlik bizde kalıyor ve gündüzü seçiyoruz.

Konumuz tüketim olarak belirliyoruz. Daha doğrusu reklam. İnsanları tüketime yönlendiren argümanlardan ışıklı reklam panoları ise hedefimiz; paketlenecek nesne. Cihangir’in işlek sokaklarından birinde, güzel güneşli bir günde paketleyeceğimiz bilbordun önündeyiz.  Bir deterjan reklamını yarı saydam kağıt ve fosforlu iple paketliyoruz. 



                Pınar Bora - Aslı bora / Reklam Arası / 2011 / Beyoğlu- İstanbul 
               
 Kimse yaptığımız şeye anlam veremiyor. Paketleme bitince elimizde fotoğraf makinesi bir kenara oturuyoruz. Önce pencereden her mahallede bulunabilecek bir meraklı teyze bizi sorguya çekiyor. Sanata falan pek bulaşmadan anlayabileceği bir şeyler söylüyoruz. ‘Ama sonra üstünü açın’ diye bizi tembihliyor.
Yoldan gelip geçenler pek bir meraklanıyor. Daha yakına gelip kağıdın altını görmeye çabalıyor. Hemen makinaya sarılıyoruz. İnsanların tepkilerini incelemek bizim için paketleme sürecinden daha önemli.  Bazısı hiç oralı olmuyor. Kimse ipi çözüp paketi açmak telaşında değil; ellemek istememeleri dikkat çekiyor. Yarı saydam kağıdı seçmemizin iyi tarafı bu. Paketi açıp içine bakayım durumu olmaması yani. Yaklaşanlardan söylenenler oluyor: ‘Niye sarmalanmış ki bu?’ Bir araba durup içindekiler merakla bakınca, arkasındaki araç da ilgileniveriyor. Merak son derece bulaşıcı, bir kişi bilbordun önünde azıcık duraklasa arkasından gelenler muhakkak daha uzun gözlemlerde bulunuyor. Epeyce bir vakit sonra sanatsal faaliyetimiz son buluyor. Paketi açıyoruz. Arada bir kınayan gözlerle penceresinden bizi süzen teyze, bilbordunun açılmasıyla rahat bir nefes alıyor. Biz de çöpümüzü toplayıp, projeyi tamamlamak üzere evin yolunu tutuyoruz. 




Meraklısına Notlar: Christo ve Jeanne-Claude'u daha yakından tanımak isteyenlere ikilinin resmi sitesini öneriyorum: http://www.christojeanneclaude.net/ . Ayrıca buradan  da Christo ve Jeanne-Claude'un çalışmalarına ilişkin incelemelere ulaşılabilir.  Pınar Bora'yı da bir görsek, çalışmalarına bir göz atsak diyenler de http://borapinar.blogspot.com/  bu adrese uğrayabilir.



*Jeanne-Claude 19/Kasım/2009 tarihinde beyin anevrizması nedeniyle hayata veda etmiştir.

* *Christo varil sayısının 240 olduğunu belirtmesine karşın araştırmacılar sayının 50 ile 80 civarı olduğu konusunda ısrarcıdır. Genel kanı Christo'nun sayıyı bilerek abarttığı yönündedir.  

*** Bu ifade, 12/ 06 / 1995 tarihli Milliyet'ten "Senato'yu Paketlemek" başlıklı haberden alınmıştır.