28 Mayıs 2012 Pazartesi

Grace’li Monako yazısı…



Bilindiği gibi Monako, Akdeniz’in güzelliği dillere destan Cote d'Azur  sahilinde yer alır. Bir zamanlar bir Fenike sömürgesi olan Monako, XI. yüzyılda Ceneviz boyunduruğuna girdi. Stratejik olarak önemli olan bölgenin alınması oldukça güç görünüyordu. Kurnazlığı ile nam salmış olan Grimaldi ailesinin büyük oğlu François takvimler 1297’yi gösterdiğinde tarihin en alışılmadık planlarından birini uygulamaya koyuldu. François ve kuzeni Rainier Ben ile beraberindeki bir grup asker Fransisken rahibi kılığına girerek kaleye sızmayı başardı. Cenevizler din adamı sandıkları adamlarca pusuya düşmüşlerdi. François Grimaldi bu olaya istinaden ‘il Malizia’ (kurnaz) olarak anılmaya başlandı. 

Rahip kılığında kılıçlı François Grimaldi  heykeli / Monako Prenslik Sarayı


 Grimaldi hanedan armasında görülen elleri kılıçlı rahipler bu kazançlı kurnazlığın simgesi olarak atalarına gönderme yapar. Dönemi için mertçe savaşmak yerine böyle bir “üç kağıda” başvurmak Grimaldi hanedanının her fırsatta aşağılanmasına çanak tutar.Hanedanın değişik dönemlerde yaşadığı talihsizlikler bu 'tarihi hırsızlığın laneti' olarak Monako'nun az sayıdaki yerlisinin zihnini kurcalamış mıdır bilinmez.
Yüzlerce yılda Grimaldi’li Monako’nun başından geçen olayları burada bir kenara bırakarak  1297’den 1949’a hızlı bir geçiş yapıp XX. yüzyılın kurnaz Grimaldi’sine ve onun mükemmel  prensesine değinmeyi kesinlikle daha zevkli buluyorum.


Monako XX. yüzyılın başından itibaren gerçekten müreffeh bir dönem yaşadı. Avrupa’nın sayılı zenginleri kumar oynamak için bu minik prensliği tercih ediyor ve bu da prensliğin ekonomik olarak ayakta kalmasını sağlıyordu. Ancak Akdeniz’de yüzyılın ortalarına doğru parlayan başka şehirler vardı ve Monako gerçek bir gözden düşme yaşıyordu.Tam bu ortamda  Rainier Louis Henri Maxence Bertrand Grimaldi  yani dünyaya mal olmuş adıyla III. Rainier  1949 yılında tahta çıktı. Acil olarak bir çözüm bulması şarttı yoksa prensliğin iflas etmesi an meselesiydi. Ekonomik problemden sonraki en önemli mesele veliahttı. Eğer Rainier bir varis sahibi olmazsa yasaya göre Monako Fransa’ya katılacaktı. Bir prens olmanın muhtemel kadınların üzerindeki masalsı etkisi ile nispeten parasız ( tabii bu durum henüz açıklanmamıştı ) ve sevimsiz olmasına rağmen önemli bir koca namzedi olarak görülüyordu. Bu arada uygun bir aday aramaya başladı ve planını uygulamaya koydu. Hollywood’un ‘asil sarışını’ Grace Kelly mükemmel bir prenses adayıydı. Güzeldi, aileden gelen muazzam bir serveti vardı, katolikti, soyluydu ama bunlardan daha önemlisi Oskar almış bir sinema yıldızıydı. Bu şöhrette biri Monako Prensesi unvanına sahip olduğunda hiç şüphesiz tüm dünyanın gözü Monako’yu tekrar ve bambaşka bir parlaklıkta görebilirdi.


Grace Kelly  (1929-1982)


Dolayısıyla Grace taht için en önemli adaydı. Gerisi Rainier’nin  Grace’in gönlüne girebilmesine kalıyordu.

 1955 yılında Cannes’daki festivale davet edilen Grace, Paris Match dergisine röportaj vermek üzere Monako’da saraya davet ediliyor. Burada ilk karşılaşma bir saray, güzeller güzeli bir film yıldızı ve bir prens…Grace bu modern masalın kurnaz Grimaldi tarafından bütünüyle kurgulandığını bilmiyor ve mektuplaşmaya başlıyorlar.
Bu arada aşk dedikoduları manşetlere taşınmışken çift 5 Ocak 1956’da nişanlandı. Buraya kadar her şey olabildiğince romantikti: Çift az görüşmüş ama sık aralıklarla mektuplaşmıştı. Grace bu süreçte bulutların üzerinde uçuyordu ve maalesef bu çok kısa sürecekti.  Bulutlardan aşağıya ilk iniş tahta varis doğurup doğuramayacağının incelenmesiyle başladı. Doğurgan olduğunu kanıtlayınca düğün hazırlıkları başladı.  4 Nisan günü Grace yanında ailesi, bir dolu akraba, bir grup arkadaşı ile gemiyle Monako’ya yola çıktı. Elbette azımsanmayacak sayıda basın topluluğu da Rainier’in beklentilerine  ve çıkarlarına uygun olarak onlara eşlik ediyordu. Bu yolculuğun ve misafirlerin en konforlu biçimde seyahatinin masraflarını Grace’in tuğla fabrikatörü babası karşılıyordu. Üstelik dahası da vardı: Bu ‘soylu’ evlilik için aile Rainier’e  iki milyon dolar çeyiz parası vermişti. Ve bu çok büyük bir sırdı. Hiç şüphesiz masalsı atmosfer son hızla dağılıyordu. Yine de yaklaşık sekiz günlük yolculuk sonunda Monako sahiline yaklaşan Grace’i yatıyla karşılayan prens bütün bu olanı biteni bilmeyen herkes için hala iflah olmaz bir aşık gibi gözüküyordu. 
Grace Kelly ve Rainier'nin düğünü


Düğün günü geldiğinde MCM stüdyoları ile halen anlaşması süren Grace eşinin de teşvikiyle düğünün gösterimi için bir anlaşma yaptı. Böylece ‘Yüzyılın Düğünü’ isimli belgesel ortaya çıktı ve elbette çift karın yarısını aldı. Farkında olmadan Grace ekonomiyi kurtaramaya aktif olarak başlamıştı. Üstelik filmi otuz milyon civarında insanın izlediği varsayılıyordu. Ciddi bir reklam kampanyasıyla bile bu denli bir başarı elde edilmesi dönemin koşulları düşünüldüğünde mümkün değildi.

Çift yedi hafta sürecek bir İspanya adaları yolculuğuna çıktı. Yedi haftalık balayı gelinin gerçeklerle yüzleşmesi için ciddi bir sınav oldu. Dönüşte hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını anlamış bulunuyordu. Rainier son derece katı, her ayrıntıyı kontrol etmek isteyen ve bütün günü somurtarak geçirebilen biriydi. Ayrıca prensin ailesi, Monako halkı ve hatta saraydaki çalışan grubu bile Grace’i bir türlü kabullenememişti ve bunu saklamak için hiçbir neden görmüyorlardı.
Caroline,Grace, Stephanie, Albert ve Rainier

Sonra mutsuz prensesin imdadına hamilelikler yetişiyor. İki kız bir erkek olmak üzere üç veliaht doğuruyor. Bu arada evliliğin üçüncü ayında bekarlık günlerine geri dönen Rainier’le basına ‘mutlu aile’ pozları veriliyor. Tabii turizm bu arada alıp başını gidiyor. Üst sınıf kumarbazların yanı sıra Grace’i yalnız bırakmayan Hollywood’lu oyuncu dostlarının villaları ile Monako dolup taşıyor. Bir taraftan prenses sosyal sorumluluk projeleri düzenliyor ve dünya çapındaki yıldızlar bir basın ordusuyla Grace için bu davetlere katılıyor. Rainier’in planları tıkır tıkır yürüyor.      

Çocuklar büyüdükçe hem Rainier’le hem çocuklarla ilişkileri çıkmaza giriyor Paris’ten bir daire alıyor. Ayrılık resmiyete asla kavuşmuyor ama ciddi olarak kendini gösteriyor.

Grace, Eylül 1982’de kızı Stephanie ile muhtemelen tartıştığı bir sırada Monako tepelerinden birinde virajı alamayarak kırk metrelik uçurumdan aşağıya düşen bir araçta koma halinde bulunuyor. Stephanie hiç yara almadan kazadan kurtuluyor. Kazanın ertesi günü 14 Eylül 1982’de III. Rainier’in isteği üzerine Grace’in yaşam destek ünitesi kapatılıyor.
Diana, Grace, Charles

20. yüzyılın iki mutsuz prensesinin de şaibeli trafik kazaları ile ölmesi ayrı bir tartışma konusudur. Diana 1981’de Grace’in ev sahipliği yaptığı bir davet sonrasında Grace’in mutsuzluğunu yürekten hissettiğini belirtmiştir. Diana için bu tespiti yapmak hiç zor olmasa gerek.

Grace, Monako’ya Rainier’in hesapladığı her şeyi sağladı. Ekonomik kaynak, reklam, veliaht ve kesin bir saygınlık.

Evliliği ile ortadan kalkan sinema kariyerine bir daha asla dönemedi. Aslında Stenly Kubrick ile böyle bir çalışma yapmak için bir dönem heveslendi, ama tutucu Monakolular prenseslerinin prens dışında başka bir erkekle görünmesi fikrine şiddetle muhalefet ettiler. Bir prensin çapkınlık yapması hatta evlilik dışı çocuklara sahip olması garipsenecek bir durum olmadığı gibi adeta bir gelenekti. Buna karşılık tahta çıkan bir kadının kurmaca olduğu herkesçe bilinen profesyonel ve saygın bir projede yer alması prensliğe zarar verebilirdi (!)
Prens Albert ve Prenses Charlene

Bugünün Monako’sunda Grace ve Rainier’in oğlu Prens II. Albert 2005’den beri Monako’nun Grimaldi soyunun temsilcisi. Babası ölmeden çapkın oğlunun huyunu bildiğinden  yasaya ‘tahta yasal varis geçebilir’ maddesi ekledi. Prens Güney Afrikalı olimpiyat şampiyonu yüzücüsü Charlene Wittstock’la 2011 yılında evlendi. Aslında Albert’in evlilik dışı kız ve erkek çocukları var. Yine de Charlene’nin geçen zamanda hamilelik alametleri göstermemesi Monako vatandaşlarını konuyla ilgilenmeye itmiş. Nedenine gelince birkaç yıl önce, tahtın sahibinin erkek çocuğu olmasa bile kız varislerin tahta geçmesi onanmış. Yani Albert ‘yasal vasi’ sahibi olamazsa Prenses Caroline ya da Prenses Stephanie tahta geçebilecek. Bu olası bir durumda  prenslik Fransa’ya katılmasın diye alınmış bir önlem. Ancak Monako ahalisi kızların tahta geçmesine  karşı çıkıyor ve bunun sorumlusu olarak hala bir erkek doğuramamış Prenses Charlene’i suçluyorlar.

Anlaşılacağı üzere Monoko’yu yüzyıllardır yöneten Grimaldi hanedanını ve Monako Prensliği yaşayanları üzerine izlenimlerim son derece olumsuz.  Kumarla geçinen bir toplum olmaları bir tarafa iki de bir kendi prenslerine bakmadan kadınlara kafayı takmaları ahlaki bir çelişki yaratıyor.  Umarım Albert’in de bir sürü kızı olur ve tahta bir kadın varis geçer. Bu arada tahtı kadınlara bırakmak istemeyen Monako’da hiç kadın yerel yönetici de bulunmamakta…

Son olarak Monako’ya gitmek isteyenlere son söz ; yıllar önce bir dergide şöyle bir ifade okumuştum ‘Monako’ya giden iki tür turist vardır: Bunlardan ilki parasının hesabını bilmeyecek  kadar zengindir ve  daha da zenginleşmeye gider, ikinci grup ise ilk grupla aynı kategoride olamayacak kadar zengindir ama ancak ilk grubu izlemeye gider.’